kişiliklerden kişilik beğenmek
where is my mind? - pixie
İlk olarak on yaşında bir şeylere isim vermeye başladım. İlki silgilerim Nuri ve Huri'ydi. Huri'nin gerçekten bir isim olduğunu bile bilmiyordum, kendim uydurdum sanıyordum. Neden yaptığımı bilmiyorum komik mi geliyordu yoksa hırsımı silgilerden mi çıkarıyordum ama devamlı onları duvarlara fırlatıp kaybediyordum ta ki annem onları temizlik yaparken bulana kadar.
Sonrasında oyuncak bebeğime kişilik yüklediğim bir dönem olmuştu. Tatillere götürdüğüm kıyafetler dikip bavullar hazırladığım bir bebek...Isabel! Bunlar bir çocuk için normal geliyor. Sonuçta hayal gücü zengin ve devamlı maketler yapıp oyunları kurup ve kuralları koyan bendim.
Beşinci sınıftayken kendi ülkemi planlamaya başlamıştım. Kendi dilimi oluşturmuştum ve Türkiye'ye özerk olmayı planlıyordum. (Silivri'dense Kadıköy'ü tercih ederim o yüzden 11 yaşında olduğumu tekrar belirteyim.). Tabi bir süre sonra bu fikir de sıkıcı gelmeye başladı o yüzden ben de icolia'yı hayatıma kattım. Kendine göre çok büyük sırları olan ama bunları günlüğüne bile yazacak kadar kendine bile güvenmeyen ben için yeni bir eğlenceydi sanırım ama olayın çıkışı Galileo'ydu ve ben de o zamanlar lojmandaki çocuklara gidip "Benim adım icolia artık!" diyip Galileo'yu anlatıyordum. Şu an anlatacak ne bulduğumu hiç hatırlamıyorum ama o yıllar radyo gibi herkesin başının etini yiyordum zaten.
Ortaokuldayken ve lisenin ilk yıllarında bunlar hakkında pek kafa yormadım. Sadece şundan emindim. Okuldaki İclal ile evdeki ve arkadaşlarının yanındaki çok farklıydı. İkisi de iyi ve kibar insanlardı ama okulda eli ayağına dolaşan, özgüvensiz kız sosyal hayatta daha kendinden emindi. Bu ikilemi liseye geçince daha fazla hissettim. Anksiyete teşhisim yok ama ona benzer bir şey yaşıyordum o dönemde ve tahtaya kalkmayı geçtim parmağımı kaldırmak bile ya ağlamama sebep olurdu ya da kalp çarpıntısına. Rahatsız olduğum şey neydi daha emin değilim sanırım başka bir yazının konusu olur ama yılın sonunda kabuğumdan çıkıp tıpkı arkadaş ortamındaki o "sayko" kişi olmaya başladığımda sınıftakiler çok değişmeye başladın demeye başladı. Demek ki o kadar samimi değilmişiz ne diyebilirim ki!
İcolia'nın tekrar gündeme gelmesi ve Piclal Karanlık'ın doğması ise lisenin son iki yılında arkadaşlarla şakalaşırken ortaya çıktı. Karanlık zaten adaşım olan pek sevilmeyen bir kızla alakalıydı ve benim tam tersim bir karakter canlandırması olmalıydı ama benim konuşmak istediğim şey icolia veya piclal değil. Asıl konu benim bu konuda yolun sonuna gelmiş olmam. Daha açık konuşmak gerekirse bu saçmalıktan vazgeçme zamanım geldi!
Bunun daha çok bir kaçış olduğunu düşünüyorum. Evet, o zamanlar etrafımda sevdiğim sevmediğim bir sürü insan vardı ve benim kendime ait dünyamda olduğum gibi davranmam da zordu ama şu an öyle değil. Günlük hayattaki iclal ile piclal arasında bir fark yok. Bu herkese samimi davranıyorum anlamına gelmiyor kesinlikle ama bu yeni bir karakter yaratacak bir fark da değil açıkçası. Evet; iclal kötü şakalar yapmayı seviyor (piclal gibi), ince bir ruhu var (icolia gibi)... Bu insanlara sunulmuş bir hizmet gibi geliyor bana: ah canım al sana piclal, umarım iyi anlaşırsınız ama biraz entelektüel şeyler konuşmak istersen sana icolia'yı da tavsiye ederim!
Dr. Jeklly ve Bay Hyde'ı okumayı bitirdiğim gün ile Fight Club'ı izlediğim gün, aynı güne denk geldi ama şu an hissettiğim şey gaza gelme değil aydınlanma oldu benim için. Yersiz korkularımı çocukluğumda bırakıp her halimle ben olduğuma canı gönülden inanıyorum<3
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum yazarken karşımızdakinin de bir insan olduğunu unutmayalım. :)